Oyunculuk hiç bitmeyen bir serüven! Bu hafta röportaj bölümümüzde başarıları ile adından söz ettiren, deyim yerindeyse on parmağında o marifet, hepimizin yakinen tanıdığı bir isim var. Oyuncu, yönetmen, tiyatro, sinema ve dizi film oyuncusu Hakan Pişkin. Tabi daha fazlası var!
Hakan Pişkin haberonu.com’a hoş geldiniz. Öncelikle bu röportajı kabul ettiğiniz için okuyucularımız ve kendi adıma sonsuz teşekkür ediyorum.
-İlgi gösterdiğiniz için ben de sizlere çok teşekkür ederim ama sıfatlarıma önemli bir ekleme yapmak isterim: Ben yirmi altı yıldır oyunculuk eğitmenliği yapıyorum. Oyunculuk hocalığı, hayatımda en az sanatsal yaratılar kadar önemli bir yer tutuyor. Süreç doksan dört yılında Pera Güzel Sanatlar’da doğaçlama dersi vermekle başladı. Daha sonra konservatuarlar, üniversiteler, özel okullar, birçok kurumda oyunculuk dersleri verdim.
Bütün bu süre zarfında kurucusu olduğum Tiyatro-Ti’de kesintisiz olarak atölyeler yaptım ve yapmaktayım. Özellikle pandemi sürecinde, yani şimdilerde, birebir dersler vermeye yöneldim. Genel olarak oyunculuk yöntemi açısından Stanislavski ve beraberinde Strasberg yönteminden yararlanmaktayım.
Bugüne kadar ünlü ünsüz birçok oyuncu yetiştirdim. Birilerinin hayatına değmiş olmak, onların oyunculuk yolculuklarına katkı sağlamak beni inanılmaz mutlu ediyor.
Sürekli kameralar önünde olduğunuz bir kariyerde yaş almak ve olgunlaşmak nasıl bir duygu? Geçmişini özleyenlerden misiniz?
-Gençliğin özlenmemesi mümkün değil. Bazen bu bağıntıları o zaman kurabilseydim dediğim zamanlar oluyor ama genel olarak halimden memnunum. Bir miktar demlenmenin keyfi var diyebilirim.
Filmlerinizde canlandırdığınız karakterlerin kendi iç yolculuğunuzu yansıttığını söyleyebilir misiniz?
-Oyuncu rolünü karakterin işaret ettiği veriler doğrultusunda iç dünyasından belirli duyguları seçerek oluşturur. Bu anlamda haklısınız, buna kurgusal bir iç yolculuk diyebiliriz.
Oyunculuk yolunuzu bulmanıza yardımcı oldu mu? Figürlü kavşaklar sizin için neler ifade ediyor?
-Her rolün kendine ait farklı zorlukları vardır. Dolayısıyla her çalışmanın oyunculuk kulvarında işlerlik kazanmak açısından değeri vardır. Ancak bazı roller kişiyi daha ileri fırlatır, tabii bu rollerin zorluk derecesi yüksektir doğal olarak.
-Bu roller bazı mihenk taşlarını oluştururlar ve oyuncunun hayatında özel anlamlar oluştururlar benim de benzer etkileşimlerim oldu.
Bir oyuncunun sürekli olarak yeni rollerle empati kurabilmesi için belli bir şizofreni derecesine ihtiyacı var mı?
-Böyle bir durum söz konusu olamaz. Modern oyunculuk eğitiminin babası Stanislavski de bunun mümkün olmadığını söylemektedir. Oyuncu bir duygu showman’idir. Amaç duygularının gösterisini yaparak izleyicinin beğenisini kazanmaktır. Bütün duyguları yaşamasındaki biricik amaç budur, bu da oyuncunun oynadığının farkında olmasını gerektirir.
-Şizofrenik bir algı demek rolle gerçekliğin karışması, oynama bilincinin kaybolması demektir ki burada ne haz olur ne de kontrol. Örneğin Hamlet, babasının katili amcasıyla konuşurken oyunun sonunu beklemeden üstüne saldırabilir, oyun algısında olmadığı için zaten replik falan da tanımaz, ağzına geldiği gibi konuşur çünkü durumu gerçek algılamaktadır.
-Oyunculuk bir matematik işidir nerede konuşacak, susacak, gülecek, ağlayacak ya da oturacak her şey bellidir ve kontrolsüzlüğe yer yoktur. Örneğin unutkan bir adamın unutkan bir karakteri oynayacağını umamazsınız nerede unutacağını unutur.
-Gerçeklikle rol arasında oynama bilincinin çektiği bir çizgiye ihtiyaç vardır aksi takdirde bir kaos olur ve oyunculuk ediminden bahsedilemez…
Dramatik yapılarda acı çekmenin gerçek sanatın temeli olduğu söylenir. Katılıyor musunuz?
-Gerçek sanat tartışmalı bir konu çünkü hep bir değişim içinde romantizm, realizm, doğalcılık vs hem birlerine tepki olarak çıkmışlar hem de birbirleriyle alışverişde bulunmuşlar. Dramda başa gelen kötü kader izlenir.
-Genelde bir karakter üzerinden gider ama çoğullaşabilir de, sanırım burada önemli olan çatışmanın güçlü olması ve yaratılan olayların bu çatışmayı renklendirerek beslemesi. Tabii ki sebep sonuç ilişkisinin inandırıcı olmasının da önemi büyük.
-Oyuncunun bu zincirde şiddetli acı çekmesinden çok çelişkileri engelleri aşma konusunda verdiği mücadeleyi çeşitli duygularla ne denli işlediğinin önemi var sanırım.
Drama demişken Türkiye’de izleyiciyi gözyaşları içinde güldüren bir mizahtan bahsedebilir misiniz?
-Bazı işler var ama genelde böyle bir türün varlığından söz edemeyiz. Bizde hem yapımcıda hem izleyicide ve hatta oyuncuda böyle bir istek var. Yoğun gözyaşını seven bir toplumuz bu da işleri biraz basitleştiriyor aslında…
Size özellikle dokunan bir hikaye var mı?
-Genelde her tür hikayeden etkilenebilirim ama adalet haksızlık hikayelerine ilgim biraz daha fazla sanırım. Bir de Yaşar Kemal’in İnce Mehmed’ini film yapsalar diye geçiririm aklımdan yıllardır…
Oyunculuk kariyerinize tiyatro ile 1990’lı yıllarda adım atmaya başladınız. 1990’lı yılların sonları itibari ile beyazperde de ve 2000’li yılların başından itibaren de televizyonlarda dizi filmlerde rol almaya başladınız. 2002 yapımı “Zerda” dizisizinde hayat verdiğiniz “Alp” rolü ile hafızlara kazındığınızı biliyor muydunuz?
-Evet, oyunculuk kariyerim Şehir Tiyatroları’nda seksen dokuzda başladı. Birçok mecrada ilki yaşama şansım oldu. Doksan iki yılında Londra’da Meltem Cumbul, Güven Kıraç, Zeyno Gönenç’le bilikte ilk radyocular arasında yer aldım.
-Doksan üç yılında ATV kurulduğunda ilk sunucuları arasında yer aldım. Ancak tiyatro ağır bastı, bir miktar para kazanır kazanmaz doksan dört yılında kendi tiyatromuzu, Tiyatro-Ti’yi kurduk. Doksanların ortalarından sonra film çalışmaları başladı ancak televizyon dizilerindeki süreklilik iki binlerin başında gerçekleşti.
-Zerda dizisi çok sevilen bir diziydi. Oradaki Alp karakteri de oldukça boyutlu bir roldü, hem bana çok keyif verdi hem de ciddi olumlu dönüşler aldığım bir rol oldu. İzleyicide hafızalara kazınmak gibi bir etki yaratmış olması beni çok mutlu eder tabii.
Avusturyalı oyuncu Christiane Hörbiger tiyatro anlayışı şöyle “Seyirciler için tiyatro oynuyorum, başkası için değil” diye ifade ediyor. Bu bağlamda bize biraz tiyatro çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
-Biraz önce de dediğim gibi tek amaç izleyiciye beğendirmektir aslında. Fransa’da yaşayan çok yetenekli Türk bir yazarın Üveys Akıncı’nın zekice yazılmış harika bir kara mizahı var Tiyatro Ti’de onu sahneye koyacağım. Oyun bir psikiyatr, konservatuvarı bırakmış bir oyuncu ve bir de olmayan kadın arasında geçiyor. Oyun boyunca günümüzün değerleri renkli mizahi ve fantastik bir kurguyla eleştiriliyor. Oyun Türkiye prömiyerini yapacak.
Geleneksel Türk tiyatrosu mu? Yoksa Modern batı tiyatrosu mu?
-Geleneksel Türk Tiyatrosunun dibine bakarsak başka coğrafyaları görebiliriz. Ben dünya tiyatro tarihi açısından bakmamızın daha doğru olacağı kanısındayım. Geldiğimiz nokta modern tiyatro ama sadece batıda değil Rusya’da da var, örneğin Güney Afrika’da da. Dünyayı kaplamış bir çağdaş türden bahsediyoruz. Önceliğimiz bu olur doğal olarak.
Sinema, dizi ve tiyatro’da ödüller sizin için ne kadar önemli?
-Ödülün olsun ama fazla da ciddiye alma tadındayım. Reklamatik bir anlamı var ancak ne kadar sağduyulu dağıtılıyor emin değilim…
Filmler, tiyatrolar izleyicilerini daha iyi insanlara dönüştürebilir mi?
-Bence bu mümkün değil, yaşamın gerçeklikleri ile filmin gerçekliği birbiriyle örtüşmez ancak bazı motivasyonlar öykünmeler yaratabilir. Bizim çocukluğumuzda Beyaz Gölge diye bir dizi vardı basketbolun o dönem sevilmesine ve yayılmasına katkı sağlamıştı. Fakat şimdilerde tersine olumsuz etkiler görüyoruz toplumda.
İçinizdeki çocuğu korumak sizin için ne kadar önemli?
-İçimizdeki çocuğun hem insan sağlığında hem de sanatsal yaratıcılıkta fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Aksi taktirde sert, soğuk, sıradan bireyler olabiliriz; o çocuk gözlerimizi parlatmamızı sağlar…
Çizgi film sever misiniz? Hangi çizgi film karakteri olmak istediğiniz?
-Çizgi film kültürüm maalesef pek yok yıllardır izlemiyorum ama zorlukları aşmada Temel Reis gibi doğal yolla elde ettiğim güçlerim olsa fena olmazdı.
Bu hayatta sizi endişelendiren ve korkutan gerçeklik nedir?
-Bilinmezlik, ölüm hepimizin temel korkularındandır sanırım ama en çok “Boşuna geçti bu süreç kimseye bir yararım olmadı” demekten korkarım. Bu yüzden kimsenin kimseye günahını dahi vermediği bu çağda yardım etmenin değeri büyük.
Dünya meseleleri sizi rahatsız ediyor mu?
-İnsanın huzur için kendini bütün hissetmeye ihtiyacı var sanırım. İklim değişikliklerinden, ekonomik krizlerden, teknolojik gelişimden, pandemiden etkilenmemesi mümkün değil dolayısıyla duyarlıyım, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Bir de aktörlük her rolün çağına göre ekonomik, sosyal, coğrafi boyutları hakkında bilgilenmeyi gerektirir. Örneğin Daniel Day Lewis Oscar aldığı Lincoln rolü için aylarca o dönemi okuduğunu söyler, oyuncu buradan beslenerek yorum yapabilecek detay bilgilere ulaşır.
Birinin hayatınız hakkında bir film çekmesini kabul eder misiniz?
-İsterdim herhalde.
Günümüz film sektörünü en iyi hangi kelimelerle özetlersiniz?
-Kapitalizmin ve popülizmin baskısı altında bir meta. Giderek senaryo sıkıntısı çekiliyor. Teknolojik olarak çok gelişti ama bunun yorgunluğunu sıradanlığını da yaşıyor yaratıcılık ve özgünlük azaldı maalesef…
Yakın zamanlarda televizyon, dizi, sinema film projeleriniz neler?
-Öncelikle yurt dışına pazarlanması düşünülen bir dizi projesi var, imza atmadık ama anlaştık sayılır. Çekimleri kasım ortası aralık başı gibi planlanıyor hayırlısı.
Sizce oyunculuk zamanla kaybolup giden bir meslek olur mu?
-Oyunculuk aklen ve ruhsal olarak yoksunluklar yaşanmadıkça kaybolmaz, bisiklete binmek gibidir yıllar sonra binsen dahi bir iki yalpalarsın sonra devam edersin.
Pandemi dönemi! Hayat hepimiz için çok zor! Bir oyuncu bugünlerde nasıl geçinebiliyor?
-Çilingirciden baklavacısına fabrikasından AVM’sine kadar her yer açıldı ama tiyatrolar kapalıydı. Geçinemiyor diye düşünüyorum destek almak başka işler yapmak zorundalar, devlet sanatçısını kapının önüne koydu sokağa terk etti.
-Örneğin Almanya sanatı mağdur mesleklerden saydı ve sanatçısına binlerce Auro destek verdi. Sahne sanatları çok zarar gördü intihar eden müzisyenler oldu umarım sürecin sonuna geliyoruzdur, mutlu azınlık hariç topyekün yoksullaştık.
Okuyucularımıza ve dünyaya mesajınız!
-İçimizdeki yardımseverliği geliştirsek iyi olur sanırım. İnsana iyi geliyor, karşısındakine iyi geliyor. Başkalarının varlığını hissetmek bencilliğimizi dizginleyebilir. Herkese daha huzurlu bir dünya diliyorum…
Fotoğraflar kaynak: Kahve Sohbetleri youtube videosundan alınmıştır.